21 Mayıs 2012 Pazartesi

Gündüz Vassaf'a göre Cennetin Dibi

ehenneme Övgü'de 'bu dünya'yı sorgulayan Gündüz Vassaf ikinci kitabı Cennetin Dibi'nde 'cennet'e, hem de cennetin ta dibine el atıyor. Kitapta, 'yanlışla doğru', 'yalanla dolan' sırt sırta duruyor.

Sinem Vardar'ın kitap kritiği

'On birinci yüzyılda yaşayan Halepli şair Al-Maari'ye göre cennetin dibinde yaşadığı söylenen ve Menerbesli Mehmet'in aşkıyla yanıp tutuştuğu ağıtlarıyla ünlü Hansa Hatun o kadar dibinde yaşıyormuş ki cennetin, ona yol kenarında rastlayan Al-Maari'nin bir arkadaşı, 'eğildiğimde cehennemi gördüm' diyor.

Cennetin Dibi'ndeki bu epizot kitabın
modern zamanın distopik kurgusuna yakından bakan, kara mizahın tarizli diliyle cehennemin dibine kadar yolumuz olduğunu hatırlatan genel durumunun karinesidir. Mamafif kitabın başında Edward Bernays'in kısaca tanıtıldığı bir bölüm var. Şöyle diyor Vassaf: 'Özelliği, çağımıza özgü en önemli uzmanlık alanlarından biri olan halkla ilişkilerin kurucusu olması. 'Tüketici ruhlarımızın mühendisi' olarak tanınan Bernays, bir çırpıda temel davranışlarımızı değiştirebilmekle ünlü.'

Edward Bernays, Freud'un yeğeni olmasının yanında onun insana dair fikirlerini kitlelerin manipülasyonu için kullanmış olan kişidir. Adam Curtis'in 'The Century Of The Self' belgeselinde ayrıntılarıyla ele alındığı gibi Edward Bernays'in kitlelerin manipülasyonu için kullandığı fikirler, Freud'un insanın irrasyonel güçlerce yönetildiği ve bu güçlerin kontrol altında tutulmazsa kaosa neden olacağı, kitlelerin birbirlerine libidinal güçlerle bağlı olduğu fikirleridir. Bu manipülasyon, ihtiyaç kültüründen arzu kültürüne geçişle, kitlesel demokrasi fikrinin tüketim merkezliliğiyle gerçekleşmiştir. Cennetin Dibi'nin temelindeki ironi, tam da buradadır. Zira irrasyonel güçlerine hitap edilen tükettikçe tüketen, manipüle olmuş insan, The Century Of The Self'teki ifadeyle 'mutluluk makinesi'dir. Fakat bu mutluluk makineleri, cennetin dibinde, cehennemin yanıbaşında 'oturmaktadır.'

Modern zaman kurgusu olan mutluluk makinesi insanın, hapsolduğu cennetin dibinde tüketim arzusuyla baş başa, allı güllü reklam bombardımanında yüzünde şaşkın, boş bir ifadeyle ne yapacağını şaşırmış görüntüsü, aslında yeis içindeliği, Cennetin Dibi'nde özellikle 'Yeni Futbol' bölümünde karşımıza çıkıyor. Bu bölümde olduğu gibi diğer bazı bölümlerde de, gündelik pratiklerle ideolojik atmosfere yönelik analojik bir yaklaşım var. 'Spor tarihi boyunca seyircinin hep seyirci kaldığının farkında mısınız? Egemen düzen hep bizim için bir şeyler düzenliyor, biz de seyrediyoruz. Edilgeniz. Yan gelip yatarak genellikle yuvarlak olan cisme aval aval bakıyoruz' diyor Vassaf. Seyirci olan kitle, cemaatten (gemeinshaft) cemiyete (gesselschaft) doğru yol alan, gittikçe sadece bir arada duran, şaşkın bir güruhun parçası olan kişilerden oluşan kitledir. Zira manipüle olmuş insan yalnızca anlamdan koparılmışlığıyla bile 'gemeinshaft' oluşturamayacak kadar bir başınadır. Hatta bu bir başınalığın da içi boş, anlamı yitiktir.

'Sosyal hayvanız diye ille de yaşantımızı temerküz kampını çağrıştıran sivil toplama merkezlerinde geçirmeye mecbur değiliz. Hamaliye işleri, makinelere, robotlara, teknolojilere devrettikçe, hem türümüzü toplu halde bulunmanın, kitlenin belasından koruyoruz, hem de bireyliğimizi keşfedip özgürleşiyoruz.' Kitabın geneli, alıntılardan da anlaşıldığı gibi sohbetvari bir tonda ilerliyor. Bölümlerin bazıları distopik bir kurgu üzerinden ilerlerken, bazılarında distopik olduğu düşünülen ama modern zamanların kurgusu olarak gerçekten var olan şeylerin ironisi şeklinde bir anlatım var.

Kitabın en keyifli bölümlerinden biri, 'Hodri Meydan Marlboro.' Bu bölümde reklam sektörüne, kapitalizme karşı ciddi bir meydan okuma göze çarpıyor. 'Zencileri kurtarmaya karar verdiğimde, aklımda Perseus'un Medusa'yı nasıl alt ettiğinin örneği vardı' diyor reklam sabotajcımız. Medusa'yla yüz yüze gelip taşa dönüşen insanlardan farklı olarak, Perseus'un Medusa'ya bir aynayla yaklaşıp Onu ürkütmesinden yola çıkılarak kapitalistleri kendi oyunlarıyla alt etme fikrine varılıyor. Marlboro'nun reklam kampanyalarına binaen oyun tersine döndürülüyor ve reklamın olumlu imajına karşılık olumsuz imaj üretiliyor.

Bunun yanında 'Ölüm Marketleri' bölümü de dikkat çekici. Burada hem cenaze törenlerinin, dini gerekliliklerin sorgulanışı, organ naklinin kapitalizm açısından incelenişi hem de insanın gittikçe gelişen teknolojiyle birlikte ölümsüzlük arayışının ironisiyle karşılaşıyoruz. Kapitalist düzenin özelleştirme silsilesinden dinler, tapınaklar, törenler de nasibini alıyor.

Özelleştirme faaliyeti, insanın modern dünya içindeliğiyle içgüdülerinden kopmuşluğu, metalaşmanın ve metalaştırmanın alttan alta büyüyen cefası, cıstak cıstak allı güllü reklamların, tüketim odaklılığın, manipüle edilmiş insanı büyüleyen, onu başka her şeyden koparan, yalnızlaştıran durumu kara mizahın tarizli diliyle kitapta öne çıkan konulardan. Cennetin Dibi, cehenneme yakınlığın ironik bir betimlemesi.

Cumhuriyet Kitap

Keşke Gerçek Olsa - Marc Levy

Çevirmen:Saadet Özen

Arka Kapak
Hastalarına hayat vermeye çalışırken kendini hasta yatağında derin komada bulan acil servis doktoru Lauren, yaşam ile ölüm arasında sessiz bir mücadeleye girer. Annesi bile farkında değildir bu mücadelenin, servisin bölüm şefi olan hocası ise çoktan fişin çekilmesinden yanadır. Lauren “kendini” hastanede bırakıp sesine karşılık aramaya başlar, ulaşamadığı yer yoktur ama hiç kimse farkında değildir varlığının/yokluğunun… Ve bir gün, artık başkasının oturduğu dairesinde yakalanır. İlk kez görülür, duyulur olmuştur… Annesinin evini kiraladığı Arthur, genç ve çok başarılı bir mimardır. Banyo dolabında Lauren’ı bulmasını, önce yakın dostu ve ortağı Paul’ün bir sürprizi olarak düşünür. Ancak Lauren’ın bir süredir gözlemlediği Arthur’la ilgili anlattıkları onu ikna eder ve Lauren’ın var olma savaşına o da katılır…
Marc Levy’nin sinemaya da uyarlanan bu çoksatar kitabı (ki sinemalarımızda Cennet Gibi adıyla gösterildi), daha ilk sayfalarından başlayarak okuru kendine bağlıyor. Her ânı bu sevimli ikiliyle birlikte yaşıyor, duygulanıyor, çaresizliğe düşüyor, umutlanıyor, umutlarını yitiriyor ve büyüklere yazılmış bu masal için “keşke gerçek olsa” diyorsunuz…